Kilis

Sen haritamda bir nokta değilsin Kilis
Kimliğime kazınmış ilimsin
Öykümü anlatan dilbazım
Beni ele veren dilim
Onur duyduğum
İlk öğretmenimsin

Ben sende üşümeyi öğrendim Kilis
Yontma taştan avlulu evlerinin
Sobasız odalarında
Okumayı
Kuralları sorgulamayı
Düşünmeyi öğrendim

Ben sende yanmayı öğrendim Kilis
Kızgın güneş altında
Üzüm bağlarında
Yoksullukla sınanmayı
Zorluklara dayanmayı öğrendim

Ben sende yargıyı öğrendim Kilis
İnsanı insana karşı kayırmayı küfür
Haksızlığı
Hırsızlığı
Zorbalığı zül saymayi
Emeğe saygıyı öğrendim

Sen bana farklıların uzlaşmasını öğrettin Kilis
Alnı secdeden kalkmayan dindarla
İspirto ıçen ayyaşın dostluğunu
Komşuluğunu
Bir arada saygılı yaşamasını
Kaynaşmasını öğrettin

Sen bana imeceyi öğrettin Kilis
El ele tutuşup ayakta duran
Birlikte aç kalan birlikte doyan
Yüreğimle ağlayan gözümle gülen
Vahdet denen bilmeceyi öğrettin

Şiirler kategorisine gönderildi | 1 Yorum

Karakter

Bu hamur
Maya tutmamış
Yayıldı kaldı sac üstünde
Ya mayası bozuktu
Ya mayabozan var içinde

İster kete yap
İster pide
Yüzü pişkin
İçi çiğ
Taş kesilmiş
Oturuyor midede

Şiirler kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Şafak Yangını

Öykümüzün
En çarpıcı satırlarını
Bir kumru sesine gizlemişiz
Ayırdında olmadan

Renkli yansımalara
Göz alıcı yaşamlara öykünmeyen
Bir tepede evimiz
Balkonda oturmuş
Karşı sahillere bakıyoruz
Bostanlının üstü hem sis hem duman

Birden
Bir kumru ötüyor fakir baykurt parkında
Yıllar var ki bu sesi duymamışız
O anda gözlerinde patlıyor volkan
İkimiz aynı anda sarsılıyoruz
Otuz dört yıl akıp duran
Hiç küllenmeyen lâvlar
Alev alev damarlarımızda
Şubat şafağının serinliğini
İzmir körfezini
Balçova narlıdere tepelerini yakıyor
Ellerin ellerimde
Gözlerinde eriyor zaman

Ben o gözlerdeki gizemin
Güçsüz ozanıyım
Yanar dururum yıllar yılı
Yangınımı dizelere sığdıramam

Şiirler kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Mecnun Aşkı

Ne sırma saçına özlem duyarım
Ne kor dudağina ela gözüne
Ne sarmak isterim ince belini
Bakar bakar tutuşurum yüzüne

Ne beklerim bana geri dönmeni
Ne sevmeni ne sevmiş görünmeni
Ne gönül tahtımdan yere inmeni
Ve yolcu olmanı sevda düzüne

Ne melek ararım sende ne şeytan
Ne sevda yoluna dökülen bir kan
Ne sensiz gecede gözlere dolan
Bin özlem karışsın bir gündüzüne

Şiirler kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Şarap

Anası terdir şarabın
Ana hakkı ödenmediğinden
Utanır rengi kızıla çalar
Birazcık buruktur tadı
Şişedeki kurumuna bakmayın
Zengin sofralarda yeri olsa da
İyi bir evlât olamadı

Şiirler kategorisine gönderildi | Yorum yapın

İnsan

Seni tanımak ne kolay
Seni tanımak ne zor

Seni anlamak ne kolay
Seni anlamak ne zor

Seni sevmek ne kolay
Seni sevmek ne zor

Seni öldürmek ne kolay
Seni öldürmek ne zor

İnsan doğmak ne kolay
İnsan olmak ne zor

Şiirler kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Koleksiyoncu

Tıraş oldu kırpılan saçlarını topladı
Kesilen tırnaklarını
Eskiyen giysilerini
Dişi kırık taraklarını
Otobüs  sinema maç biletlerini
Çocuklarının sünnet artığı kurumuş etlerini
İrili ufaklı poşetlere koyup sakladı
Çektirdiği dişleri
Vergi iadesinde geçmeyen fişleri
Hayal kırıklıkları
İç çekişleri
Hıçkırıkları
En önemli parçaları oldu koleksiyonunun
Tümü üstüne yüz yetmiş bini aşkın şiir yazdı
Edebiyat tarihine mal olmuştu topladıkları
Atamadı
Çöp ev diye yazdı ya gazeteler
Onun eviydi
Şiirlerini toplayıp attılar
Koleksiyonunu  tarihe bıraktılar

Şiirler kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Ağlamaz mı Ağaçlar

Sabahları gün doğmadan geçerdi sokaklardan
Elinde baston sırtında kambur
Geçip giden araçları sayardı
Ve kaldırım taşlarını
Kimi zaman çiçeklere gülümser
Sevgiyle büyütürdü şehrin ağaçlarını

Sahilde boş bulduğu bir banka otururdu
Sessizce seyrederdi yanından geçip gidenleri
Issızlığını yüzündeki çizgilere doldururdu
Gemilerin şimdi yanaşmadığı bir adaydı o
Son uğurladığı gemiye yükleyip göndermişti telaşlarını

Doğaya dost dostluğa açıktı besbelli
Bir kedi bir güvercin ya da martı gördüğünde
Birden kaybolurdu dingin halleri
Uzun süre ayrı kaldığı bir sevgiye koşarcasına
Dokunmalarla okşamalara uzanırdı elleri

Gün doğarken karşı tepenin ardından
Başını kaldırır yıkardı kaşlarını
Suya hasret kurumuş toprak derinliğinde
Yıllar önce yitip giden sevgilisinin saçları diye
Gözleriyle okşardı doğan güneşin saçlarını

Yaşlı adam dün bu şehirden ayrıldı
Altı kişi hüzünle el salladık ardından
Yürüyerek dönerken soğukkuyu mezarlığından
Ağlıyorlardı gördüm yol kenarında akasya ağaçlarını
Islaklık yoktu gözlerinde ama biliyorum
Biz üzülmeyelim diye saklıyorlardı gözyaşlarını

Şiirler kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Başka Bir Yol Bilmirem

Sen dirsen ‘başka yol var senin yolun yol değil’
Vallah billah gardaşım ben başka yol bilmirem
‘Aha bu yol hak yolu seninki nahak yolu’
Kursağımda haram yok başka yola girmirem
Vallah billah gardaşım ben başka yol bilmirem

İnsan insandır demiş gözümle bir tutmuşam
Kökü ne inancı ne sormayı unutmuşam
İnsaniyet ilmini ezber etmiş yutmuşam
Ben bunu yol bilmişem başka yola girmirem
Vallah billah gardaşım başka bir yol bilmirem
Seninkisi sınırlı dışardakine yasak
İçine girenlerse kanunlarına tutsak
Ben diyem bu kafadan bir an önce kurtulsak
Buna iman etmişem başka yola girmirem
Vallah billah gardaşım ben başka bir yol bilmirem

Şiirler kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Karanlığa Yol Sorulmaz

Çırpınır durursan böyle
Bulanık sular durulmaz
Gece günden uzaklaşmış
Karanlığa yol sorulmaz

Çekmekle tükenmez çilen
Sanma sensin tek ezilen
Sor vardır yol yordam bilen
Karanlığa yol sorulmaz

‘Beniâdemsin bî-idrâk
Senin için itaat hak
Soru nifak soru tuzak…’
Diyenlere yol sorulmaz

Cılız sesi kimse duymaz
Aç gözler ödünle doymaz
Torba çuval sana uymaz
Karanlığa yol sorulmaz

Çürümüş tahtaya basma
Kör hafıza kulak asma
Beynine takılmış tasma
Karanlığa yol sorulmaz

Şiirler kategorisine gönderildi | Yorum yapın