Sabahları gün doğmadan geçerdi sokaklardan
Elinde baston sırtında kambur
Geçip giden araçları sayardı
Ve kaldırım taşlarını
Kimi zaman çiçeklere gülümser
Sevgiyle büyütürdü şehrin ağaçlarını
Sahilde boş bulduğu bir banka otururdu
Sessizce seyrederdi yanından geçip gidenleri
Issızlığını yüzündeki çizgilere doldururdu
Gemilerin şimdi yanaşmadığı bir adaydı o
Son uğurladığı gemiye yükleyip göndermişti telaşlarını
Doğaya dost dostluğa açıktı besbelli
Bir kedi bir güvercin ya da martı gördüğünde
Birden kaybolurdu dingin halleri
Uzun süre ayrı kaldığı bir sevgiye koşarcasına
Dokunmalarla okşamalara uzanırdı elleri
Gün doğarken karşı tepenin ardından
Başını kaldırır yıkardı kaşlarını
Suya hasret kurumuş toprak derinliğinde
Yıllar önce yitip giden sevgilisinin saçları diye
Gözleriyle okşardı doğan güneşin saçlarını
Yaşlı adam dün bu şehirden ayrıldı
Altı kişi hüzünle el salladık ardından
Yürüyerek dönerken soğukkuyu mezarlığından
Ağlıyorlardı gördüm yol kenarında akasya ağaçlarını
Islaklık yoktu gözlerinde ama biliyorum
Biz üzülmeyelim diye saklıyorlardı gözyaşlarını